Aile dizimi

Aile dizimi Almanya`da ortaya çıkmıştır. Teolog ve din adamı olan Bert Hellinger,
aile dizimi metodunu Afrika`ya katolik misyoneri olarak gittiğinde Zulular`dan öğrenmiştir.
Afrika`da Zulular ateşler yakarak, yaktıkları ateşin başında toplanıyor ve psikolojik, zihinsel, fizyolojik sorunlarını çözmek için, atalarının ruhlarını çağırıp, onlardan yardım almaya dayalı bir sistem içinde, bu sorunlarına çareler buluyorlardı. Bert Hellinger bu durumu, uzun yıllar gözlemleyerek, 30 yıldır hızla yayılan aile dizimi terapi sitemini oluşturmuştur.

Çekirdek aileler, kuşaklar boyu büyük ailelerine görünmeyen bağlarla bağlı hayatlarını sürdürürler. İnsanın içinde doğduğu aile onu psikolojik, zihin ve beden olarak şekillendirir. Psikolojik ve bedensel rahatsızlıkların büyük bir kısmını, sürekli söylenen sadece bebeklik ve çocukluk dönemi değil, aynı zamanda kök aile yapımızda önemli ölçüde oluşturur. İnsan bireysel olduğu kadar aynı zamanda kollektif bir sisteminde eşsiz bir parçasıdır. İnsanı bir atom çekirdeğine benzetirsek, bir atom çekirdeği tek başına var olduğu kadar, bir nesnenin, bir sistemin,bir dünyanın, hatta evrenin parcasıdır. Atom çekirdeğinin bu durumda, diğer manyetik enerji sistemlerinden etkilenmemesi imkansızdır.

Aile içinde hatta nesiller boyu yasanan şiddet, intihar, kaza, göç, taciz, tecavüz, terketme, aldatma, aldatılma, sakat doğumlar, kürtajlar, düşükler, zehirlenmeler, göçler, yangınlar, savaşlar ve bunlar gibi, en küçükten en büyüğe bir çok kötü kader dediğimiz olgulardan oluşan; atalarımızın yasadığı dramlar, insana tıpkı saç rengi, ten rengi, boy uzunluğu, zeka tipi ve bazı kalıpsal huy özellikleri gibi miras olarak devrolur. Aile dizimi metoduyla; en az 7 nesil öteye kadar gidip, soydan gelen ağır vakalarla yüzleşme yaşanır, atalardan enerji alanına alınan kötü duygular ve bu duyguların sebep olduğu olumsuz enerjiler serbest bırakılır. Böylece; danışan içsel bir yenilenme yaşayarak hayata daha pozitif ve yenilenmiş bakar, dış dünyayla daha barışık bir şekilde hayatını sürdürmeye başlar, kendini neşeli ve iyi hisseder.
Vücudundaki bedensel kötü kader izlerinden ve ruhsal travmalardan arındığı için daha verimli ve olumlu kararlarla yolunu yürür. Danışan, belkide gerçekte hiç mümkün olmayacak affetmeler yaşar, travmalarıyla yüzleşir, kendi iç dünyasında yaşadığı bu affetme süreciyle kendini mutlu hisseder.

Örnek verecek olursak;

Şu anda hayatta olmayan büyük büyük büyük babası gecmişte bir cinayet işlemiştir. Torunu herşeyden habersizde olsa, atasının kurbana karşı duydugu suçluluk duygusunu bilinç altında barındırır. Kronik depresyona girer ve üzerinde bir türlü tanımlayamadığı bu negatif duygu, onu hayatını kısıtlama noktasına getirir. En kötüsü ise; bu duygu yüzünden, intihara sürüklenmiştir. Çünkü; bilinç dışında hayatını vererek, kefaret ödeme duygusu kayıtlıdır.

Başka bir torun hiç görmediği anneannesinin yaşamdaki travma enerjisini üstüne çekmiştir. Anneannesi aşık olmuş ve o zamanın şartlarında sevdiği adama kavuşamamış, zorla bir başkasıyla evlendirilmiştir. Torununun bilinç dışında hiç bir zaman açıklayamadığı, onu zaman zaman hasta eden bir aşk acısı hissi artık kodlanmıştır. Geçmis hikayesine bakıldığında, hayatında hiç aşık olmamıştır, hatta aşık olduğu hissi ve onu kişiyi arama ve sadakat iç güdüsü yüzünden aradığı sevgiliyi bir türlü bulamamıştır, çünkü böyle biri hiçbir zaman var olmamış ya da anneannesinin aşık olduğu kişi zaten ölmüştür. Bir zaman sonra, bu acıyla ve kendiyle yüzleştiğinde icindeki duygunun anneannesine ait olduğunu artık biliyordur. Bu duyguyu ona geri vererek, danışan rahatlar ve şimdiki varolan yuvasını kurar.

Teyzesi dayak yiyen ve hala dayak yediği adamla evli olduğunu gören bir yiğen; teyzesinin bu durumunu kabullenemediği için, aynı deneyimlerden geçebilir. Bunun sebebi, onun travmasını bilinç dışında yaşamak ve deneyimlemek, içten içe acıdığı teyzesinin durumunu anlamak isteği olabilir. Kendinin teyzesi gibi ezilmeyeceğini kanıtlamak için böyle bir adamı hayatına istemeden zamanla çeker. Büyük konuştuğu için ya onun yaşadığını deneyimleyecek, onu anlayacak ya da kadınlık gücünü kanıtlayarak, kendine içten içe gücünü ispat edecektir. Her iki durumdada hayatına ona şiddet uygulayan birini almıstır ve bu duruma maruz kalmıstır.

Cocukken kıtlık ve ya açlık nedir, zerre yaşamamış birinin ileri hayatında cimri olduğuna ve sürekli kıtlık bilincinde yasadığına şahit oluruz. Atalar incelendiğinde bu kişinin 6 nesil geride atalarının savaş nedeniyle göç ettigini ve bu zaman diliminde kıtlık içinde yasadıklarını anlarız. Atalarına büyük bir sevgiyle milliyetçi şekilde bağlı olan bu insan kendini onlara ait o kadar çok hissetmiştirki, şimdiki kişiliği hastalık derecesinde kıtlığa takıntılı bir yapı kazanmıştır.

Soya çekim olayı sadece genetik değil aynı zamanda morfogenetik alana aktarılan enerji alanında da oluşur. Belki genetik vücut ve beden yapımızı değiştiremesekte; enerji alanımızı aile dizimi yöntemi ile şifalandırmamız mümkündür.